Published
8 saat agoon
By
admin
Yüz ifadesindeki bir titreme, ses tonunda fark edilen minicik bir değişim… Yapay zeka, artık sadece kelimelere değil, duygulara da odaklanıyor. Özellikle otizmli ya da iletişimde zorlanan çocuklar için bu teknoloji, güvenli bir empati ortamı yaratma potansiyeli taşıyor.
Empatik yapay zekanın bugün geldiği noktayı, sunduğu imkanları ve taşıdığı riskleri Teknoloji Geliştiricisi Merve Aydıner ile değerlendirdik.
Yapay zeka destekli bir robot ya da dijital asistan, hep aynı sakinlikte ve öngörülebilirlikte yanıtlar verebiliyor. Bu da çocukların sosyal etkileşimde savunmaya geçmeden daha rahat hissetmelerine yardımcı oluyor.
Teknoloji Geliştiricisi Merve Aydıner
Çocuklar, çevrelerindeki her mimik ve ses tonu değişikliğini kaydeden bir sinir sistemiyle yaşıyor. Karşılarındaki kişi bağırmasa bile, sesindeki hafif bir gerginlik bile onların savunma mekanizmasını devreye sokabiliyor. İşte bu noktada yapay zekanın rolü belirginleşiyor. Yargılamayan, tutarlı ve öngörülebilir yanıtları sayesinde çocukların sinir sistemine güvenli bir sinyal gönderiyor.
Merve Aydıner konuyu şöyle anlatıyor:
“Yapay zeka sistemleri, çocuğun ses tonundaki titreşimi ya da yüzündeki mikro ifadeyi algıladığında, hemen uygun bir yanıt veriyor. Örneğin sesini yumuşatıyor ya da ifadesini sakinleştiriyor. Bu tutarlı yanıtlar, çocuğun sinir sistemine ‘buradasın, güvendesin’ mesajı veriyor.”
Sistemin sunduğu tutarlılık, çocuğun daha rahat ifade bulmasını sağlarken, duygusal gelişimini de destekliyor.
Otizmli ya da özel ihtiyaçları olan çocuklar, sosyal etkileşimlerde değişkenlikten fazlasıyla etkilenebiliyor. Karşılarındaki kişi öfkeli olmasa bile, mimiklerdeki belirsizlik ya da ses tonundaki ani değişim, çocuklarda savunma hissi oluşturabiliyor. Merve Aydıner , bu noktada devreye giren yapay zeka destekli sistemlerin, sabit ve öngörülebilir bir tutum sergileyerek çocuğun güven duygusunu pekiştirdiğini söylüyor.
“İnsanlar doğal olarak bazen istemeden yüz ifadelerinde, ses tonlarında değişkenlik gösteriyor. Ancak yapay zeka destekli bir robot ya da dijital asistan, hep aynı sakinlikte ve öngörülebilirlikte yanıtlar verebiliyor. Bu da çocukların sosyal etkileşimde savunmaya geçmeden daha rahat hissetmelerine yardımcı oluyor.”
Bu etkileşimler, bazı çocuklarda duygusal bağ kurmayı bile kolaylaştırabiliyor. Çünkü karşılarında yargılamayan bir sistem var.
Sistemin olumsuz taraflar da barındırıyor. Yapay zeka duyguya dair tüm bilgileri topluyor; ama bu bilgileri hissedemiyor. İnsan deneyimini yaşayamayan bu sistemler, sadece veriler üzerinden tahmin yürütüyor. Merve Aydıner, bu farkı açıkça ortaya koyuyor:
“Algoritmalar, olasılık hesaplıyorlar. Bir çocuk mutlu göründüğünde sistem bunu algılayıp pozitif bir yanıt üretiyor. Ancak bu, içsel bir empati değil; hesaplanmış bir tepki. Bu nedenle güvenli bir etkileşim sunması mümkün; ama gerçek duygusal derinliği anlaması hala insana ait.”
Çocukların gelişiminde en önemli adımlardan biri, duygularını tanıyabilmeleri. Yapay zeka, mutluluk, korku, üzüntü gibi temel duyguları olasılık hesapları ile de olsa doğru tanımlayabiliyor. Aydıner, tüm bu özellikleriyle yapay zekanın çocukların iç dünyalarını düzenlemeye destek olabileceğini anlatıyor. Ancak utanç, hayal kırıklığı ya da kıskançlık gibi karmaşık duyguların algoritmalar için hala zorlu alanlar olduğunu söylüyor.
Yapay zeka eğitim ve terapide de değişim başlatıyor. Yapay zekanın eğitime ve terapi süreçlerine entegre olması, çocuğun sinir sistemine çok erken yaşta “güvendesin” mesajı verebilmesini sağlıyor. Bu da öğrenme hızından duygusal regülasyona kadar pek çok alanda olumlu etkiler yaratıyor.
“Sakin, tekrar eden ve güven veren tepkiler, çocuğun öğrenmeye ve ilişki kurmaya açık hale gelmesini sağlıyor. Eğitimde ve terapide bu tarz bir destek, duygusal dayanıklılığı artırabilir ve daha anlayışlı bir sosyal iklim oluşmasına katkı sağlayabilir.”
Duygulara dair veriler, sadece anlık tepkiler değil; çocuğun uzun vadeli psikolojik gelişimi hakkında derin bilgiler taşıyor. Bu yüzden bu verilerin işlenmesi sürecinde azami özen gösterilmesi gerekiyor.
Merve Aydıner bu konuda son derece net bir uyarıda bulunuyor:
“Çocuğun yüz ifadesi ya da stres tepkisi gibi veriler sadece anlık bilgiler değildir. Onlar, çocuğun psikolojik gelişimine dair çok derin ipuçları taşır. Bu yüzden veri güvenliği en üst düzeyde sağlanmalı. Şeffaf onay süreçleri ve minimum veri toplama ilkesi kesinlikle uygulanmalı.”
Ebeveynlerin ve eğitimcilerin, çocukların mahremiyetine saygı duyarak bu sistemleri kullanması gerekiyor.Çünkü duygusal gelişim, güven ortamı olmadan mümkün değil.
Yapay zeka alanında girişim sermayesi fonu kuracağız
TBMM’de “Veriden Karara Ulusal Yapay Zeka Zirvesi” başladı
DMM’den yapay zeka kaynaklı dezenformasyonla mücadele hedefi
Yapay zeka trafik kaynaklı hava kirliliğini hesaplayacak
DMM’den yapay zeka kaynaklı dezenformasyonla mücadele hedefi
Filistin’e desteği nedeniyle fonları kesilen Columbia Üniversitesi 180 kişiyi işten çıkardı